26 Mart 2009 Perşembe

İÇİMİN BOŞLUĞU

Oluklarından suların hışımla aktığı bir parktayım. Genişçe bir park. Kentin kenarında olduğundan her bir yer sakin. Ağaçların bol olduğu bir köşedeyim. Sakin ve sessiz. Oturduğum yerin yüksekçe olması, bahçedekileri bana yaklaştırıyor gibi geliyor. Uğramadığım günlerde içimin boşluğunu net duyuyorum, ruhumda davullar çalınıyor sanki. Şimdi, büyük bir çerçevenin içinde, kafası anılarla dolu bir Osmanlı beyefendisi gibi hissediyorum kendimi. Kalın kaşların altındaki manalı bakışlarım uzayıp gidiyor. Uzun kavak ağaçları, yaşlı akasyalar, asırlık çınarlar ve eğri büğrü dikilmiş çam ağaçları anlamlı bakışlarımı tesirsiz kılamıyor.

Sıcaklar tam kırılmış değil henüz.

Sıcak.

Ama burası ne serin yer.

Neden şimdiye kadar bilemedim burayı.

Hasretli bakışları kimi insanların.

Uykulu gözleri yeni yürüyen çocukların.

Gülücükleri sonra birilerinin.

Bir kız çocuğu ayağını havuzun suyuna batırıp batırıp çekiyor.
Gülüşlü bir başka çocuk onu taklit ediyor. Neden sonra vazgeçiyor? Nedenini sormak gerekir mi? Gerekse bile sorulamaz ki. Belki, bu hareketinden usanıyor, belki ayakları üşüyor, belki de gelişmemiş hafızasının kurbanı oluyor: Yapması gerekenleri unutuyor.

Masaya bir yaprak düşüyor. Her gün bir yaprak düşse ne var sanki? Kağıt ve kalem gibi onu da çantama alırım. Sanki eskilerde kağıt mı vardı? Yaprak üzerine yazılmaz mıydı yazı? Yaprak, kağıt görevi yüklenemez mi? Tüm bunları düşünmem az bir zaman alıyor.

Yaprak elimde şimdi. Evirip çeviriyorum onu. Ağzıma aldığım parçasını çiğniyorum.
Güzel bir tadı var.
Kokluyorum.
Kokusuz.

Gözlerimi yaklaştırıyorum, bana öyle geliyor ki, sık sık renk değiştiriyor; şimdi kahverengi.

Elimdeki yaprağı gözlerimle parçalıyorum; damarcıklarından başlıyorum önce. Dilim dilim ediyorum. Fakat bir türlü aradığım yeşili bulamıyorum. Gördüklerim yine aynı renk; kızıla çalan kahverengi.

Dikkatimi, yaşlı çınarın altında oynayan köpek yavruları celbediyor. Çocuklar, kucaklarına alsalar da, sırtardıklarında geri çekiliyorlar. Bir çocuk var ki, ne sırtarmalar ne de havlamalar onu korkutabiliyor.

Şimdi bir başka ağacın kalın köküne sürünüyorlar, az sonra da başka ağaçlar seçecekler. İşte o zaman çocuklardan uzakta kalacaklar ve oyunlarına engel olan olmayacak.

Lokantacı çırağının çöpe getirdiği karpuz kabukları ve kemikler için koşuşuyorlar.
Birbirlerine saldırmalar ve kovalamalar başlıyor. Kemiklerin cazibesi birbirlerine dost olduklarını unutturuyor.

1 yorum:

  1. SLM BEN ANKARADAN KENAN 37 YAŞINDA 175 BOY 78 KİLO ESMER YAKIŞIKLI BİRİYİM ARAMAK İSTERSENİZ TANIŞALIM 0546 860 70 95 ÇEKİNMEYİN ERKEKLER ARAMASIN LÜTFEN.

    YanıtlaSil