14 Temmuz 2012 Cumartesi

KATYA VE HAYDAR *



1.

Yine öyle oldu. 
Bayan Katya dolu dolu baktı Haydar’a, bu bakışta sitem var gibiydi.
Sitem yüklü bakışlar. 
Ama bu gibi bakışların Haydar’ı fazla etkileyeceğini sanmıyorum. Böyle bakacağına ona bir sigara verseydi ya da bir simit alsa verseydi Haydar için daha iyi olurdu, onun kazanılmaya müsait çocukça yüreğini elde ederdi. Her şey biterdi artık sanki her şeyin sonu gelirdi.
Keşfederdi onu. Haydar gel dese,  gelirdi Haydar. Haydar git, dese,  giderdi Haydar. İstese su verirdi,  evrak getirir götürürdü. Velhasıl hizmetlinin yetersiz  olduğu şu günlerde rahatlıkla kullanabilirdi onu. (Bu düşüncelerin yanlış olduğu söylenemez. O gün, onu bir kenara çektiğimde hemen cebini açtı Haydar.) Yukarıda, bu gibi bakışların Haydar’ın ilgi alanının dışında kalacağını ima ettimse de Haydar’ı bakışlarıyla ürküttü Katya. Sarı saçlarını bir baş hareketiyle geriye topladı ve Haydar’ı olgun bir erkek farzederek süzdü. İşte Katya böyle yaptı, böyle düşündü.
Kısa bir an.
Çok şey geldi geçti kafasından.
Yıllar öncesinin T. sine benzetti onu.
Nasıl oldu bilmiyorum ama oldu işte.
Katya,  Haydar’ı soydu, ona bir güzel banyo hazırladı. Eliyle ovaladı, sabunladı onu. Şimdi Haydar karşısında tertemizdi. Tıraş bile olmuş, takım elbisesini giymişti. Kayta’nın aldığı elbisesini, elbiseye uygun  gömleği,  gömleğine uygun kravatı,  geniş omuzları ve bu omuzları taşıyabilecek iri gövdesi, normalin üstünde bir yüze sahipliği….
(T. benim öğrencilimi biliyor, ben de onun. Çimler ve bank.)

Düşüncelerine yine de nemli çimler düğümlendi. Unutmaya çalıştı.
Katya,   Haydar’ı soyma işini soyut yaptı .
Gözleri ile yaptı.
Haydar’ın kalın dudaklı ağzı ve çok azı ağarmış saçı..
Katya’ya abla dedi Haydar. 
Abla
Haydar, suçuna biliyordu. Haydar’ın suçu Katya için ağır bir suç sayılmazdı. Haydar’ın arkasından lanetler savuracak kadar değildi en azından, ikinci kez aynı suçu işlemese rahatlıkla affedebilirdi Katya onu. Katya böyle düşündü:  ‘Seni rahatlıkla affedebilirdim Haydar.  Aynı suçu yinelemen düşüncelerime engel ama.’
Haydar’ın bu sözleri anladığı kesindi. ‘Bir daha olmaz’  gibisinden başını sallaması, anladığının kanıtı idi.
Zamanla, Katya onu bir heykel  gibi gördü.
Mermerden yapılmış bir heykel.
Ortaçağdan kalma bir heykel.
Bizans heykeli.
Katya, heykeli kaldırdı.
Katya, Haydar’ı unuttu.
Katya (çocukluk arkadaşı) T. nin heykeli düşündü.
Katya T. nin hayalini getirdi gözü önüne. T. benim öğrenciliğim biliyor.
Ben de onun. İçindeki yekinmenin varlığını duydu. T. İle ikinci defa gözgöze gelmeleriydi bu. Düşüncelerine yine de nemli çimler düğümlendi. (Katya,  gözkapakları gerisinde canlanan ve bir an önce hitamını istediği, T. nin heykelinden sıyrılarak  ruhlanmasını arzuladı.)  Hiç te öyle olmadı: Katya, kendine  ne sigara ne de para verdi.
Katya ona nasihat ta edecek değildi.
Biliyordu Haydar’ın bulara ihtiyaca yoktu. Yoktu çünkü verilen nasihatı az sonra unutacak  ya da unutuyor sansınlar diye renkten renge girecekti. Ya da bilmediğini  yapacaktı.
Olmadık işleri bir çırpıda oldurabiliyordu.
Yapıcı değil, yıkıcı.

2.

Yürüdü.
Mevsimin sıcaklığı ona vız geldi. Duymuyordu bile. Ne sıcak güneşi hissetti, ne de nemli  havayı.
Her bir yeri ter içindeydi. Göbeğine kadar terledi. Başkası olsaydı bu anın biran önce bitmesini isterdi. O değil. Bu gibi şeyler bitmesin istiyordu.
O gün en yakın akrabası ölmüştü. Başkalarının acısını paylaşmak gibi bir kaygı taşımadığından, ölenin oğlu ile karşılaşmış selam dahi vermemişti.
İkinci gün, ölenin  evine gitti. Evde bir şeyler mırıldandı.  Acısını  gösterir mahiyette gözlerinden bir iki damla yaş akıttı.
Önceleri, yaşadığı sokakların oluşturduğu mahallesinden ibaret biliyordu dünyayı.
Yeni yeni mahalleler keşfetti kentte.  Öyle olunca dünya büyüyordu.
Bir iken iki mahalle olmuştu dünya.  Belli ki, aylar sonra üç, yılar sonra da  çok mahalle olacaktı dünya.
Onu kırlara götürdüler, pikniklere götürdüler, çay ve pasta  ikram ettiler ama pastayı tercih etti.
Mevsimler döndü sıcaklar azaldı.
İlk yaprak düştü yola.
Sarıydı ilk yaprak.
Değildi. Sarıya çalan bir rengi vardı ama sarı değildi.
Haydar’ın omzuna düştü ilk yaprak. Haydar, yaprağı aldı, evirdi, çevirdi. Bir parça koparttı. Ağzına aldı, çiğnedi. Tükürmedi bile. Yarısı elinde, polikinliklere doğru ilerledi. 
Katya gelmemişti henüz.
Katya’nın masasını temizledi.  Defterini , kitaplarını sildi.
Şimdiye kadar duymadığı, bilmediği bir şeydi aklına gelen. 
Neden düşünememişti önceleri.
Okula gitmeliydi.
Katya’nın doktor olması  onu cür’etlendirdi. Bir kadından doktor olabiliyorsa, erkekler için daha kolaydı doktor olmak.
Katya gelmeden bir şeyler yapmalıydı. Katya’nın beyaz önlüğünü giymeli,  o aleti de boynuna takmalı, o şekilde Katya’yı beklemeliydi.  Kimbilir, böylece  ne güzel doktor olurdu. Dolaptan önlüğü çıkardı. Uzun boylu Katya’nın uzun önlüğü tam geldi. Ama biraz dar. Olsun. İyi geldi işte.
Ne güzeldi.
Ne güzel. En çok ta cebinin kırmızı işlemesi hoşuna gitti. Zaten  suçu da burada gizliydi Haydar’ın. Şöyle bir elini üzerinde  gezdirdi ve yazıyı okşadı. Armut yerken ki hazzı duydu şimdi. Hoşuna gitmişti.
Suçu burada gizli. Hoşuna gitti diye bu hareketi yapmıştı. Yani gömlek Katya’nın sırtında iken yapmıştı bu hareketi.  Yani doktorunun cebi üzerinde gezdirmişti elini Haydar. Katya’nın uyarılarına rağmen Haydar ikinci defa yapmıştı bunu. Böyle yapınca armut yerken ki hazzı duyuyor, ya da portakal yerken ki….
O aleti bir türlü bulamıyordu.
Hani katya’nın boynuna taktığı aleti.
Her bir yeri aradı.
Çekmecede buldu.
Kulaklarına taktı ve kendi karnını açtı.  Daha önce duymadığı gürültüler… Kulakları acayip seslerle doldu.
Katya gelmeden muayene işini bitirmeliydi.
Nafile.
Katya kapıda kalakaldı. Şaşırdı.
Hiç te şaşmamalıydı, heran beklemeliydi böyle bir olayı.
Döndü.
Ne Haydar Katya’yı gördü, ne de Katya içeri girdi.
http://aknsitesi.blogspot.com/2012/07/katya-ve-haydar.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder